Bugünlerde sahayı ve vatandaşı tanımak konularını çok fazla konuşuyoruz. Konuya bir de değişik bir açıdan bakalım, şirketlerin müşterilerini yakaladığına inanarak harcadığı milyonları konuşalım…

Türkiye’de şirketlerde müşterilerle ilgili çok kuvvetli inançlar var;

– Patronun inançları
– CEO’nun inançları
– Pazarlama Direktörü’nün inançları
– Brief yazan ekiplerin yetkinlikleri
– Ajansların inançları ve yetkinlikleri
– Kreatif üreticilerin inançları ve yetkinlikleri
– Uygulayıcıların(reklam hedeflemeleri yapanlar) yetkinlikleri

Tüm bu inançların oluşturduğu mozaik içerisinde markalar iletişime yatırım yapıyorlar.

Günümüzün hızla değişen yaşam koşullarını göz önüne alırsak, satın almadan karar almaya kadar tüm motivasyonlarımız çok çeşitli ve değişken.

Diğer taraftan müşteri tanımı eskiden daha az parçaya bölünürken, bugün segment sayısı oldukça parçalı.

Hal böyle olunca iletişim yatırımlarıyla müşteriyi;

– Yakalamak
– Farkettirmek
– Etkilemek
– Harekete geçirmek

bir hayli zor.

Tüm bu karmaşa içinde neyseki hayatımıza matematik giriyor da tüm bu insanlar dijitalin sunduğu sınırsız metrikler arasından faydasına olanı seçip raporluyor. :)

Peki bu iletişim süreçleri böyle umutsuz bir tabloya mı işaret ediyor, hep böyle mi olur? Tabi ki hayır…

Şirketlerimize şu soruları sormalıyız;

– Persona çalışması mevcut mu?
– İzinli database mevcut mu ve yeterli mi?
– Hangi verileri topluyorum ve en önemlisi ne sıklıkta güncelleniyor? (izinli dataların büyük bir kısmı ne yazık ki, çok eski ve güncel bilgiler içermeyen şekilde tutuluyor – bu başka bir gönderi konusu, geniş geniş konuşuruz)
– Omnichannel bir yapı kurulu mu?
– Geri bildirim toplanıyor mu?
– Kullanıcı deneyimi testleri yapılıyor mu?

Soruları marka ve sektöre bağlı olarak artırıp, azaltıyoruz ve en doğru süreci çiziyoruz. Gün sonunda da tüm bu sis bulutunu dağıtıp, manzarayı görür hale gelebiliyoruz.

Ancak şunu unutmamalı ki, insanların yaşamları ve motivasyonları çok hızlı değişiyor. Bu nedenle kritik olan şey, bu sistemin canlı ve yaşayan bir şekilde yürütülmesi. Çoğu şirket bu yola çıkıyor, yol katediyor ancak devam ettirmeye soluğu yetmiyor.

İşin kötüsüyse birçok yerden tasarruf etmeye çalışırken, reklama harcadıkları paraların boşa gittiğini bilmiyorlar….

Yolun amacı, yolda olmaktır.

Yolda olmak güzeldir, varmak sıkıcıdır.

Biz Salı İnsanlarıyız.

Hepimizin öğretmeni Morrie Schwartz’a saygılarımız, bizi Morrie ile tanıştıran Mitch Albom’a sevgilerimizle…

Her hafta Salı günleri hayat ve hayatın içindeki konular üzerine bir araya gelmek seni de keyiflendiriyorsa aramıza katıl, her Salı mailini kontrol etmeyi unutma.